Kayıtlar

düşünmek etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

İÇİMİZDEKİ KÜREKÇİ

Resim
 Geçtiğimiz hafta kitaplarını veya programlarını izleyen herkese dokunabilmiş, önemli psikologlarımızdan Doğan Cüceloğlu'nu kaybettik. Kitapları sadece farketmenizi değil ama kendinizi affetmenizi ve kendinizi iyileştirme konusunda adım atmanızı sağlar. Onun 'İçimizdeki Çocuk' kitabını okuyalı 25 yıla yakın zaman olmuş. O zamana kadar kendimde aşmak istememe rağmen aşamadığım konularla ilgili neden yol alamadığımı anlamamı ve bu yolda atmam gereken adımların neler olduğunu bu kitap sayesinde anlamıştım. Biz kendimize iyi gelemiyorsak, başka hiç bir şeye de iyi gelemiyoruz. Bu nedenle kendimize yaptığımız yatırımlar, yaşamı ve dünyayı da iyileştirir. Doğan Cüceloğlu çok iyi bir  iletişimciydi, kitapları vasıtasıyla bile empati kurabilen bir yazardı ve kitaplarını okumadıysanız muhakkak okuyun size de iyi gelecektir. İçimde bir çocuk olduğunu ve insanın kendi çocukluğu ile iletişim halinde oluşunun ne kadar kıymetli olduğunu ondan öğrenmiştim. İçimde yılmayan, sabırla mücadel...

SEVME CESARETİ

Resim
 Geçen hafta Atlantik Kürekçilerini örnek vererek iç güç ile ilgili yazının ardından eski değerli bir kürekçimiz bana Roz'un hikayesini gönderdi.  2010 yılında ilk Dünya Deniz Küreği Şampiyonası İstanbul Caddebostan'da yapıldığında Roz Hanım ülkemizi de ziyaret etmişti. Roz'un cesareti inanılmaz, çünkü o tek başına sadece Atlantiği değil dünyanın etrafını kürek çekerek dolaştı. Roz cesaretten biraz daha fazlasına sahip sanırım. İklim değişikliğine dikkat çekmek için yaptığı bu devri alem, aynı zamanda kadınların bir şeyler yapabilme adına, kendini ortaya koyabildiklerini göstermek açısından da kıymetli bir örnek. Kadınların cesaretli olmaları üzerine bu hafta linkedin de iki ayrı Ted konuşmacısının konuşması yayınlandı. Kızlarımızı büyütürken cesur olmaları için yüreklendirmediğimizi anlatıyorlar. Caroline Paul ve Reshma Saujani erkek çocuklarımızı risk almak için heveslendirirken, kız çocuklarımızı riskler konusunda cesaretlendirmediğimizi ve bu davranışın kızlar büyüdükle...

İÇ GÜÇ

Resim
İnsan, çağlar boyunca diğer tüm yaşam türlerine göre hayatta kalmayı en iyi başaran tür oldu. Buna ister zeka diyebiliriz, ister adapte olma kabiliyeti ya da dirayet göstermemizi sağlayan cesaret ve güç ile ortaya çıkabilen içsel bir güç diyebiliriz. İşte bu bizi eve hapseden Covid-19 salgını nedeni ile doğamıza aykırı bir yaşam biçimi sürdürmemizi sağlayan gücü de bu içimizden gelen güç ile başarabiliyoruz. Sürü bağışıklığının oluşması en az on yıl süreceği için hepimizin gözü aşının başarılı olmasında. Bundan da hayatta kalarak ve dersimizi öğrenerek çıkacağız. Diğer türlerin tamamına göre fiziksel bazı üstünlüklerimiz olduğu aşikardır. Hareket edebilme yeteneklerimiz ve daha uzun olan ömrümüz sayesinde, daha fazla tecrübe ve öğrenme fırsatları bularak yaşamı, diğer hayvan ve bitkilere göre avantajlı olarak sürdürüyoruz. Ama iç güc, bu avantajları, mekanizmaları harekete geçiren enerji kaynağıdır. Hepimizin hayranlıkla takip ettiği özel bir sporcu var. Sümeyye Boyacı. İki kolu olmama...

KÜREKÇİ OLMAK

Resim
  Yukarıdaki görseli Şubat ayında Mine Kültür Evi ile gerçekleştirdiğimiz 'Hayat Teknenizde Hayal Rotanızda' seminerinde gösterdiğimde izleyenlerin tebessüm ettiğini görmüş idim. Espri var ama ben ciddi olarak da insanın kendini bulma veya bu uğurda kendini kaybetme konusunda, tekneye ilk oturuşu, tekerleğin icadından daha büyük bir idrak devrimi olarak görüyorum. Kürek çekmek, diğer yaşam türlerinden farkımızı en belirgin biçimde ortaya koyduğumuz, göremediğimiz bir istikamete cesaretle ilerlemek için, tüm duyularınızın aktif, ama ruhumuzun dingin, paniksiz kalabildiği özel bir beceridir. Her kürekte, insan olma yolculuğunu kulaklarımıza fısıldar. Bu hafta yine Think House'un önerdiği kitaplardan biri olan Engin Gençtan'ın 'İnsan Olmak' kitabını okudum. Kitabın her insana ulaşabilen bir dili var ve pek çok psikolojik fikri bir arada özümseyerek aktarırken, kendinizle yüzleşmeniz için size fırsatlar da sunuyor. Kendi ile karşılaşma cesareti olanlara okumalarını ...

BİLİNÇ NEHRİ

Resim
  Fotoğraf: Serhat Dizdaroğlu, Kasım 2020, Kapuzbaşı Şelalesi, Kayseri Bazı hayatlara şahit oluyorum, rüzgarla sağa sola savrulan tekneler gibi yaşamlarını sürdürüyorlar, bazı hayatlar ise baştan sona organize, hedefli, sürdürülebilir görünüyor. Tercihler ve karşılığında ödenen bedelleri var. Her tercihe sonsuz saygı duyuyorum.  Oliver Sacks'ın son yazılarının derlendiği bu yazıyla aynı isimli kitap (2) bilincimizin durağan değil, bir nehir gibi akışkan olabileceği üzerine yazılmış. Her insanın bilinç nehri birbirinden farklı. Tıpkı nehirler gibi derinlikleri, genişlikleri, etraflarında ki doğa ve debileri, bulundukları iklimler farklı. Bu yüzden teknemizi ya da yaşamımızı yönlendirirken yaptığımız değerlendirmeler de son derece kişisel. Teknemizi yönlendirirken yapabildiklerimiz hepimizin ne kadar yaratıcı olabildiği, ne kadar cesaretli olabildiği ile de ilgili. Yine bu da durağan olmayan bilincimiz ile ilgili. Yaşamı yönlendirmek ve kontrol etmek kısmında mekanizmalar insand...

DÜŞLER, GERÇEKLER VE ROTANIZ

Resim
Yolculuk yapmak, veya bir yere doğru yol almak; bence bunun en güzel yolu kürek çekmek. İnsanın bilinmeze doğru, puslu kıtalara doğru giderken; ve yolda sevdiklerinizi veya bağlı olduğunuz ne varsa; düşüncenizi, duygunuzu veya aklınızı kaybederek yol alırken, beyninizin içi oradan oraya savrulur.  Yol hali, hayatımızı veya bir yoldaşımızı kaybetme korkusu yaşamlarımıza yön verirken, yaşama bakış açımızı da belirliyor. Bilinmeze yol alırken, kaybettiklerimizle varlıklarımızı sorgularız. Var mıyız? Gerçek miyiz? Düş müyüz? Gittiğimiz yolda, varacağımız yerde bizi ne beklemektedir? Düşlediğimiz yere doğru mu gitmekteyiz? Yol doğru mu? Yanlış mı? Varılan noktanın doğruluğu ve yanlışlığı nasıl, kime göre değerlendirilir? Doğru veya yanlış olmak da, sizin varlığınız kadar gerçektir veya düştür belki de. Bu hafta, Nurdan Gürbilek'in Sessizin Payı adlı kitabını okurken eski bir filozof ile tanıştım. Theodor Adorno. Adorno'nun sahte, sakatlanmış ve yalan yaşam üzerine bir çok kitabı var...

FORSA

Resim
 Forsa kelimesini Ömer Seyfettin'in ilkokulda okutulan aynı isimli hikayesinde duymuştum. Üzüntü veren, ama yılmaz bir sabrı anlatan hikayeydi. Bir kadırgada yıllarca kürek mahkumu olmak, dünyanın en zor cezalarından biri olarak tasvir ediliyordu. O çağlarda kadırgalarda 200 kadar zincirle bağlanmış kürekçi bulunuyor ve bu güçlü adamlara zorla kürek çektiriliyormuş. Eski kadırgalarda, şimdiki gibi hafif ve palaları geniş kürekler yok, oturaklar kaymıyor ve ağır kadırgaların ilerleyebilmesi için 200 kadar insanın uyumla kürek çekmesi gerekiyor. Bu mahkumlar hikayelerde çoğunlukla da gerçekten büyük suçlar işlememişler gibi anlatılmaktadır. Ömer Seyfettin'in forsası savaş esiri iken, Victor Hugo'nun Sefillerinde Jean Valjean açlıktan ölmemek için bir ekmek çalan gariban biridir. Ama en unutulmaz olanı sanırım Ben Hur filmindeki sahnedir. Bu filmde de Ben Hur karakterini bir başkasının siyasi bazı hırsları  nedeni ile  haksızlığa uğramış kürek mahkumu olarak görürüz.  B...

BİLİNCİN KIYISI

Resim
Yeniden sokağa çıkma yasaklarının başladığı ve Covid-19 salgının ikinci ve anlaşılan daha büyük bir tepe noktasına çıktığı bugünlerde, yeni düzenlerimize uyum sağlamaya çalışarak devam etmeye çalışıyoruz. Nerede eski bayramlar dediğimiz gibi, bir kaç ay içinde "...ah! ah! eskiden sinemalara tiyatrolara giderdik azizim, mağaza vitrinleri bakardık, hey gidi günler, arkadaşlarla bir çay bahçesinde oturduğumuz günler vardı. Sarılırdık, büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öperdik. Maratonları topluca aynı yerde güle oynaya koşardık..." dediğimiz günlere ulaştık. Bir anda herşey sanal aleme taşındı. Oldukça da hazırlıklıymışız. Eskisinden daha çok seminer takip edebiliyorum. Zoom uygulaması üzerinden haftanın beş günü doluyum. Arada arkadaşlar ve akrabalarla görüntülü sohbet toplantılarımız var. Alışverişlerimiz internet üzerinde, defileler internet üzerinde. Ödemeler sanal para transferleri olarak kredi kartlarında. Sanal ergometre yarışları olduğu gibi, Dünya üzerinde he...

YANSIMA - YANSITMA

Resim
Yansıma, fotoğrafçıların çok severek, fotoğraflarına anlam, derinlik, cazibe katmak, izleyicisi ile ilişki kurmak için kullandığı yöntemlerden biri. İyi çekilmiş yansıma fotoğrafları çok çarpıcı olabiliyor. Aynalar, suda görünen aksimiz, hatta sesimizin yankısı biz insanlara hep çarpıcı gelmiştir. Suda ilk yansımasını gören yavru kedim görüntüsünün bir kedi olmadığını anlamak için ayna ile bir süre mücadele etmişti. Merakı geçtiğinde bir daha dönüp aynaya hiç bakmadı. Biz insanlar için durum biraz daha karışık gibi. Fotoğraf: Serhat Dizdaroglu, Temmuz 2020 Otoportre çalışması  Biz aynaya ve yansımamıza bakmaya devam ederiz. Kimi zaman o gün takınacağımız maske için, kimi zaman  sağlığımızı kontrol için, kimi zaman kendimize moral vermek için veya başka sebeplerle. Evlerimizde, banyolarımızda aynalarımız var. Dışarıdan bizi nasıl gördükleri ile çok ilgili oluşumuzdan olabilir. Kendi kendimizi nasıl gördüğümüz, kendimizi nasıl algıladığımız her zaman, dışarıdan nasıl algılanmak ...

IŞIĞI AVLAMAK

Resim
    Fotoğraf: Serhat Dizdaroğlu, Ağustos 2020, Bafa Gölü, Kapıkırı Köyü Geçtiğimiz haftayı Bafa Gölü kıyısında yer alan Kapıkırı köyünde bir grup fotoğrafsever ile birlikte geçirme fırsatı buldum. Fotoğrafçıları hep anı yakalamaya çalışan sanatçılar olarak düşünürdüm. Ancak, bu geçirdiğimiz hafta boyunca öğrendim ki aslında iyi bir fotoğrafçı  büyük ölçüde iyi bir ışık avcısı.  İlk defa ziyaret ettiğimiz bu güzel köyümüzdeki insanların, doğal tarımı bildiklerini, Bafa gölündeki kirlenmeye kafa yorduklarını, çareler üretmeye çalıştıklarını görmek, köyün gerek tarihi, gerek doğal değerlerini nasıl koruyacakları ile ilgili farkındalıkları olduğunu görmek beni çok keyiflendirdi.  Bafa gölü bir miktar tuzlu ve sodalı bir suya sahip ve köy sakinleri zeytinciliğin yanı sıra balıkçılık ile de uğraşmaktalar. Göl balığı mı , deniz balığı mı derseniz deniz balığının lezzeti hep bir başka diye düşünürüm. Ancak bu gölün özel bir balık ziyaretçisi var . Meksika'da Saragossa D...

SU

Resim
 Yaşamın devamlılığının suya bağımlı olduğunu biliriz. Yine de gereken saygı, özen ve önemi gösterir miyiz? Su kenarına ulaşana dek toplumlar hareket halinde göçler ettiler ve suyu bulunca köyler ve medeniyetler kurma yoluna gittiler. Dünyanın, havanın, insan bedeninin dörtte üçü sudan oluşuyor. Su ise iki yanıcı gaz olan hidrojen ve oksijenden oluşan ve ateşi söndüren gerçek bir mucize. İnanışa, efsaneye veya hikayelere göre insan çamurdan, yani toprak ve sudan yaratıldı. Bu önerme tek başına ne kadar kutsal olduğunu ilk zamanlardan beri bildiğimizi gösteriyor.  Sağlıklı bir beden ve ruh için suyu sadece içmek değil, onun sesini dinlemek, onunla yıkanmak, kıyısında oturmak ve onunla yolculuk yapmak gerekiyor. Su var olmadan yaşamak, var oluşumuzu anlamak, hayata anlam katmak üzere bilgiye ulaşmak mümkün değil. 'Su gibi aziz olmak' deyimi su getiren küçüklere söylenen en anlamlı kültür aktarımıdır.  İnsan kendi görüntüsünü ilk suda görmüştür. Bunun üzerine Nergis; Narciss...

BEYİN

Resim
Blog yazılarına başladığımdan beri, sizlerden gelen geri bildirimler benim için çok değerli. Bu kez, iki okuyucumun tavsiye ettiği kitapların bana düşündürdüklerinden söz etmek istiyorum. Biri David Eagleman'ın kaleme aldığı 'Beyin', diğeri Necdet Bükülmez'in yazdığı 'Beynim Öğrenmeyi Öğreniyor'.  David Eagleman kitabında beynimizin gerçeklik algısına geniş bir yer ayırmış. Beş duyu organımızla algıladığımız dünyanın, aslında doğduğumuzdan beri edindiğimiz tecrübeye göre, insandan insana farklılaşabileceğini anlatmakta. Bu nedenle, her insan dünyayı farklı algılayabiliyor; diğer bir deyişle hepimiz baktığımız noktalarda farklı tecrübe süreçlerimiz nedeni ile farklı şeyler görebilmekteyiz. Kitapta, görebilmek için gözlerden fazlası gerekir diye tanımlanıyor. Gözlerimiz birer kameradan ibaret değiller. Beynimizin, görsel verilerin gerçek anlamlarına ilişkin doğru yorumları yapabilmesi için, tüm vücudumuzun bu deneyime dahil olması gerekiyor. Beyne gelen sin...

GİBİ DEĞİL, KENDİ

Resim
Mütemadiyen yaşamın bir kendini arama yolculuğu olduğunu anlatıyor ve bu uğurda yapılan gezginliğin sonunda dönüp dolaşıp, kadim zamandan beri anlatılan öğretileri tekrar tekrar doğruluyor gibiyiz. İnsanlık bu yolculuğu binlerce yıldır yapmaktadır. Uzun seyahatlere çıkıp, yerin ve göğün yedi kat altını üstüne getirmemize rağmen en yakınımızdakini; kendimizi bulmak, neden bu kadar zor ve büyük bir macera halinde. Acaba kendimizi aradığımızı mı fark etmiyoruz, yoksa düşünce yöntemlerimizde mi sorun var?  İnsan, merak ettiği her konuyu araştırırken onu parçalarına ayırır ve sonra bir araya getirip tekrar irdeler. Atomu bile parçaladık. Ortaya çıkan parçacıkları nasıl parçalarız diye düşünüyoruz. Sonra bu parçacıkları, istediğimiz maddeler olarak yerine nasıl koyarız diye kafa patlatıyoruz.. Bu yaklaşımlarla; tüme varım veya tümden gelim metotları ile incelediğimiz hipotezleri anlamak için mücadele eder, dururuz. Değişen ve birbirine doğru sarmal bir doğal akış olarak olayları kabu...