BEYİN

Blog yazılarına başladığımdan beri, sizlerden gelen geri bildirimler benim için çok değerli. Bu kez, iki okuyucumun tavsiye ettiği kitapların bana düşündürdüklerinden söz etmek istiyorum. Biri David Eagleman'ın kaleme aldığı 'Beyin', diğeri Necdet Bükülmez'in yazdığı 'Beynim Öğrenmeyi Öğreniyor'. 

David Eagleman kitabında beynimizin gerçeklik algısına geniş bir yer ayırmış. Beş duyu organımızla algıladığımız dünyanın, aslında doğduğumuzdan beri edindiğimiz tecrübeye göre, insandan insana farklılaşabileceğini anlatmakta. Bu nedenle, her insan dünyayı farklı algılayabiliyor; diğer bir deyişle hepimiz baktığımız noktalarda farklı tecrübe süreçlerimiz nedeni ile farklı şeyler görebilmekteyiz.

Kitapta, görebilmek için gözlerden fazlası gerekir diye tanımlanıyor. Gözlerimiz birer kameradan ibaret değiller. Beynimizin, görsel verilerin gerçek anlamlarına ilişkin doğru yorumları yapabilmesi için, tüm vücudumuzun bu deneyime dahil olması gerekiyor. Beyne gelen sinyaller, tecrübelerinizle anlam kazanıyor.

Kendi tecrübemden bir örnek vermem gerekirse, tekstil sektöründe çalışırken, müşteri temsilcisi ile patronun aynı kumaşa bakıp pembe mi, yoksa kırmızı mı olduğunu tartıştıklarına bizzat şahit olmuştum. Bu tartışmayı ancak renk kartelasındaki numaralarla çözebiliyoruz. En ilginç kısmı işte bu tecrübelerimizden oluşan anılarımızın da aslında tam da hatırladığımız gibi gerçekleşmiş olmayabileceği durumu. Subjektif gerçeklik süreçlerimiz var; insanların dünyayı algılayış biçimleri standart değildir.

Farklı bakış açılarımızla durduğumuz noktada, diğer insan beyinleri ile uyumumuz; empati becerilerimizin gelişmesi hayati önem taşıyor. Çünkü daha mutlu bir yaşam için beynimiz başka insanların beyinlerine ihtiyaç duyuyor. İnsanın geliştirdiği en kıymetli becerilerden biri farklı bakış açıları ile düşünebilmek. Dünyanın doğrularının sabit olmadığı ve dahası, bunların doğru bile olmayabileceği gerçeğini fark edebilmek.

İnsan beyinleri algıladıkları ile bir kimlik oluştururken, birbirleri ile de etkileşim halinde olmaktadır. Bu etkileşim bazen yıkıcı tehlikeler yaratırken, bazen de yaratıcı ve iyileştirici fırsatlar sunmakta.  Bu nedenle onu ve yeni kuşakları nasıl şekillendirdiğimiz önemli.

Eagleman'ın ifade ettiği üzere; Beynimiz yaşamımız boyunca değişmeye devam edeceğinden, kimliğimiz de aslında yer değiştiren bir hedeften farksızdır; nihai varış noktası yoktur. (1)  Bu sonsuz yolculukta rotamızı oluştururken en önemli aracımız olan beynimiz nasıl şekillenir, nasıl öğrenir? Peki, kendi yaşamlarımızı ve içinde yaşadığımız toplumları daha iyileştirici yönde tutabilmek için neler yapabiliriz? Bu kadar farklı algılarken her şeyi, aynı gemide, bir rotada, tekneyi ilerletmek nasıl mümkün olabilecek?

Çözüm yolunda, en önemlisi, yargılardan kurtulmayı başarabilmek. Yargılardan kurtularak, özgür zihin ve vicdanlarla odaklanabilmek ve yeni öğrenmelere açık olabilmek gerekliliği karşımıza çıkıyor. Şimdinin sunduğu hazza kapılmaktan ziyade, şu anda tam farkındalıkla kalabilmek gerekiyor. Bu da tam ve gerçek bir odaklanma demek. Yaşam boyu devam edecek bu süreçte insanların geliştirdiği pek çok egzersiz ve beraberinde motivasyon veren özlü atasözleri var.


Önyargılardan sıyrılmaya ek olarak, odaklanmanın üzerinde düşünmemiz gereken güncel bir sorun olduğunu görmekteyiz. Her geçen gün odaklanma sürelerimiz kısalıyor. Odaklanma azaldıkça, öğrenme sakatlanıyor. Bu durum, çok sık maruz kaldığımız görsel medya ve süratlenen yaşam döngülerinden kaynaklanıyor olabilir.

Ben zaman zaman o kadar çok tanıtım veya farklı video içerikleri alıyorum ki, bir dakikadan uzun olanları hızlı sararak seyrettiğim olabiliyor. Tamamını izleyip okumadan başka bir dostunuza ilettiğiniz mesajlar var mı? Ya da tamamını okumadan sadece başlık üzerinden yorum yaptığınız (üstelik belki de yargıladığınız) durumlarla karşılaştınız mı? Geçen hafta yaşadığım bir örnekten bahsetmek istiyorum.  Kürek çekmeyi sevdiğim için veya Atlantik'i geçen kızları bir önceki yazıya konu ettiğim için olsa gerek, Angela Madsen isimli ampute bir kürekçinin Pasifik okyanusunda California'dan kürek çekerek Hawai'ye gitmeyi denediği ile ilgili bir haberi, takip ettiğim bir whatsup grubundan paylaşmışlardı. Gönderen kişi sadece kürek haberi olduğu için göndermiş sanırım ve içeriği okumamıştı. Bir diğer kişi de sadece başlığa bakarak alkışlayan bir emoji ile altına cevap yazmış idi. Oysa elim bir kaza sonucu sporcu bu yolculukta hayatını kaybetmişti. Haberi okusalardı, takip botu olmadığını, aramaya geç kalındığını ve sporcunun yaşamını yitirdiğini okuyacaklardı. Hüzünlü bir hikayeydi. (2)

Odaklanma sorunu ile başa çıkmak ve beynimizi öğrenmeye açabilmek için Necdet Bükülmez kitabında 'Zihin Haritaları' hazırlama metodları tavsiye ediyor. Gerçekten denemeye değer tavsiyeler var. Beyin yaşam boyu şekillenmeye ve öğrenmeye devam edecek ise, nasıl olmasını isterdik? Necdet Bükülmez kitabın birinci bölümünü Proust'tan bir sözle açmış: 'Keşif için çıkılan yolculuklar yeni yerler görmekle değil, yeni gözlerle bakabilmekle başlar'. (3)

Yargılardan kurtulup odaklanabilmek konusunda, kürek çekmek faydalı bir egzersizdir. Farklı algılardaki ekip arkadaşlarınızla, bir teknede birbirini kabullenerek, uyum içinde olmaya odaklanabilme   imkanı sunmaktadır. Bu nedenle Kürekçiler sıradan atletler değillerdir. Bununla ilgili beğeneceğinizi umduğum bir videonun linkini yazının sonunda paylaşıyorum. (4)

Sizlerin özel mailimden veya bu blog üzerinden bana katacağınız bakış açılarınızı da dört gözle bekliyorum. Birbirimizi çoğaltma ve iyileştirmek arzusu ile rotamız yaşam boyu özgürce öğrenebilmeyi araştırmak.

(1) EAGLEMAN David, Beyin Senin Hikayen, Çev. Zeynep Arık Tozar, Domingo Yayınları, İstanbul, 19.Baskı, S.6
(2) https://www.nytimes.com/2020/06/30/sports/olympics/angela-madsen-paralympian-dead.html
(3) BÜKÜLMEZ Necdet, Beynim Öğrenmeyi Öğreniyor, İda Yayıncılık,İstanbul, S.15
(4) https://www.youtube.com/watch?v=zWlDGcukkWU

Yorumlar

  1. Yine çok hoş bir yazı olmuş.

    Öğrendim sanarak öğrenememek, hissediyorum sanarak yanlış öğrenme paternlerinin hormonal etkileriyle hissediyorum sanmak. Bunları düşündüm yazınızda bir ara.

    'Keşif için çıkılan yolculuklar yeni yerler görmekle değil, yeni gözlerle bakabilmekle başlar'. sözünü en kıymetli defterime not ettim.

    Siz hayata kürekle özdeşleştirmeler ile bakarken ben de gezi ve gezginlik bakış açısıyla bakmaya çalışıyorum... Ama o kadar ortak felsefi nokta görüyorum ki. Hoşuma gidiyor. Yargılardan kurtulma konusunda ben geziyi öne alırken siz aynından kürekte bu konudan söz ediyorsunuz.

    Siz ne güzel kürek çekmeye başladınız. Ben de mikro geziler yapacağım Ayvalık sokaklarında.

    Video da harika olmuş.

    Güzel bir hafta dilerim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

MASTER KÜREKÇİLERİN USTASI : FATİH ÖRER

ŞAMPİYON YETİŞTİREN AİLE OLMAK

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK İÇİN NESİLLERCE KÜREK - NİHAT USTA'DAN GENÇLERE ...