SU ŞEHRİ İSTANBUL BOĞAZI - KAYIK VE KÜREK KÜLTÜRÜ - 2

 

BOĞAZDA KAYIK VE KÜREK KÜLTÜRÜ - 2


İstanbul şehrinin içinde günlük telaşların peşinde koşuştururken zaman zaman başınızı kaldırıp çevreye göz atar mısınız? Ben çocukluğumdan beri her gün yaparım. Başınızı her kaldırıp, odağınızı değiştirdiğinizde mutlaka bir köşede bu sihirli şehrin 500 veya 1000 yıl öncesine ait bir ipucu görürsünüz. Hiçbir zaman geçmişinden tamamen kopamaz, ama geleceğe gidişi de öyle tangır tungur ve toz içindedirki yabancısı ne olduğunu anlayamaz ve farklı bir tat alır. Genci taze ekşi bir tat, yaşlısı buruk ama olgun bir tat alır. Coğrafyasının tarihinin ve gelip geçen nesillerin eşi benzeri yoktur. Kendi kaosunun içinden kendini her gün yaratan yaralı bir şehirdir. Ve bu şehir özünde bir “su şehri”dir. 


Su şehri tabiri bir liman , bir deniz ticareti, bir boğaz oluşundan daha fazlasını içeriyor. Suyun yaşam kültürünün , hayatının merkezinde oluşunun , mutfağının, sohbetinin, eğlencesinin , aşklarının, savaşlarının , edebiyatının, resimlerinin, taht kavgalarının bir parçası oluşunu ve her nefesinin suyla ilişkisini anlatıyor . Pek çok eski kaynakta Boğaziçi üzerine kurulu bu şehir “su yolu” olarak betimleniyor. Suyu yol olarak kullanan bu şehrin ulaşım aracı, yaşam aracı ise tabiatıyla “kayık”.


Şimdi gözlerinizin önüne metrobüslerde istif olmuş ya da egzoz dumanında boğulan insanlar değilde farklı bir İstanbul canlandırmanızı istiyorum. Öyle bir Istanbul ki ; Su şehri olan bir İstanbul. Herkesin kayığı olduğu, dertlerin suya yazıldığı, çeyizlerin kayıkla veya suyla ilgili olduğu ve kendine has kayıklarına, konuşma diline ve terimlere sahip bir İstanbul.


Fausto Zonaro - Kayık Sefası


Fausto Zonaro - Kayığa Binen Kadınlar



Boğaziçi nam-ı  diğer ”Bosphorus” kelimesi Buz Dağı Geçidi anlamına geliyor. Buzul döneminin sonuna doğru, su yolunun oluşmasıyla olağanüstü bir coğrafya oluşuyor. Üç önemli noktası var: Rumeli Hisarı’ndan Kandilli’ye sürükleyen  şeytan akıntısı, Arnavutköy ve Vaniköy arasındaki maskara akıntısı ve Arnavutkoy semt olarak kuzeyde sınırlayan  akıntı burnu. Boğaziçi eskiden bir koca ana cadde ve bu caddeye bağlanan pek çok dere ve su yolları mevcut ve ulaşımda bu yollar aktif. Kağıthane ve Alibeyköy derelerini Haliç’e dökülürken bir boynuz şeklindedir ve gün batımında aldığı altın rengi nedeni ile buraya “Atınboynuz” denmektedir. Kağıthane deresi bir zamanlar üzerindeki su değirmenleri ile meşhurmuş . Kalamış koyuna dökülen Kuşdili deresi üzerindeki evlerin hepsinin sandalları, kayıkları var. 


Abdülhak Şinasi Hak Hisar şöyle tarif etmiş:


“İstanbul su yolu, yalı, rıhtım, bahçe, yol, ağaç, kayıkhane, kayık, duvar, iskele, merdiven hülasa saatlerce süren bir mesafe hala büyük refah hissi veren dünyanın belki en geniş olduğu gibi en güzel emsalsiz bir caddesi sayılabilecek, muntazam ve muhteşem bir haldeydi.

…Kayıklar Venedikli değil, Bizanslı değil, Arap ve Acem değil, Avrupalı’da değil yalnız Türk ve İstanbullu, Boğaziçi zevkinin bir hülasasıydı…”


Antoine Melling Büyükdere



Preault  Gravür Çalışması


EDWIN DE LEON ise şöyle diyor:


“Kayık Boğaziçinin tadının çıkarılması demek…


İstanbul Su Şehri, Su medeniyeti burası dünyanın her yerinin büyük bir hoşlukla seyredilen bir başka eşiğidir…


…Boğaz otoban, 26 kürekçili müthiş süratli saltanat kayıkları , piyadeler mercedes taksileri , günün her saati binlerce renkli tekne..”


İstanbul boğazı coğrafyasında çeşitli köylerde yüzyıllar boyunca karadan ulaşım mümkün olmamış. Örneğin Kuzguncuk böyle bir köy. Sadece denizden ulaşılabilen bir köy imiş. Kayıklar halkın her kesimi için buralarda vazgeçilmez bir taşıt. Dış dünyaya ulaşmanın tek yolu kayıklardı. 


Boğaz köylerinden birinde oturup da insanın kayığı olmaması mümkün değildi. Sahibi için bir iftihar vesilesi idi. Değişen devirle birlikte İstanbul su yolu insan elinden makine eline geçişin ıstırabına katlanacaktı. Sanayileşme bu şehri dönüştürürken, aldığı ve verdiği  inanılmaz göç ve ile değişen demografik yapı, bu kültür gözlerin önünde olmasına rağmen silik ve tek tük farkedilecek halde kalacaktır. 


İstanbul’un beş asra yakın bir zaman boyunca sosyal yaşamını tamamlayan, deniz üstünün hem taşıma aracı hem de bir teferrüc ( gezme, eğlenme, ferahlama) vasıtası olmuş. günlük kullanım dışında, su üstü eğlenceleri, ay ışığı gezileri vazgeçilmez faaliyetlerle yaşıyor. Kayıklar hepsi birer sanat eseri gibi ince ve kendine has işlenir bezenir. Bunun ardında dev bir esnaf , bir kültür ve el sanatları bulunuyor. O dönemin kültürü en çok Terry Sonman Su Yolu kitabı  ve Julia Pardoe nun anılarında görülüyor. Bu şehrin en sıkı hayranları arasındalar. Ve tabii oryantalist ressamlar ve gravür sanatçıları İstanbul yaşam kültürü ile ilgili tarih adına çok önemli eserler bırakmışlar.





O KADAR GENİŞ BİR ESNAF NÜFUS VARKİ AYRI BİR KETHÜDALIĞI VAR. İSKELE KETHÜDASI - BOSTANCIBAŞI VAR.


Kayık kelimesi ise öztürkçe ve kaymak fiilinin kökünden türemiş. Bir su şehri olan İstanbul’un kayığını yine bir su şehri olan Venedik gondolu ile karşılaştırdığınızda İstanbul kayığının hafif ve hızlı üstelik daha zarif olduğu görülmektedir. Kayıklar çok çeşitli. Kürekçi sayıları, taşıdıkları eşya ve insana göre çeşitleniyor. İstanbul’un esas ulaşım aracı olduğu için boğaz kenarında sayısız çekek yeri var. Kayıklar için ise ayrı iskeleler bulunuyor. Bu iskelelerin sayısı çeşitli dönemlerde sayıları değişse bile 80 civarı resmi iskele mevcut. Esnaf kayıkları bu iskelelere bağlı olurmuş. 


Kayıkçı esnafı tüm esnaf grupları arasında en kalabalık esnaf grubu olduğundan ayrı bir baş kethüdalığı varmış. Kethüda o esnaf ile ilgili her türlü iç işleyişin düzenini sağlayan görevliye verilen memurluğun adı. Her iskelenin bir kethüdası ve vekili var. Her tekne grubunun başka bir kethüdası var. İskele kethüdalarının başında ise bir baş kethüda var. Şimdi ile kıyaslarsak sahil güvenlik ile iç denizler bakanlığı arası karma bir görev. Teknelerin bakımından, inşasından seyir hatlarına, seyir güvenliğine, adaletin sağlanmasına, idari, hukuk, ve sosyal açılardan geniş bir çerçevede sorumlular. Bir hiyerarşik düzen içinde çalışıyorlar.


BOSTANCIBAŞI: Bostancılar denen ocağın başı . Bu ocakta dokuz kademeyi geçtikten sonra hamlacı makamına erişir ve padişahın ilk kürekçisi olur. Genel olarak güvenlikten sorumlu , dümeni tutarak yönetimi sağlar. Seyir sırasında kıç kasarada oturur ve etraftaki arazi ve bostanlarla ilgili padişahın sorularına cavap verir. Hem bostanlardan hem güvenlikten sorumlu olup Saltanat kayığının dümenini tutan ve rapor veren değişik bir makam. Bostancıbaşı hiyerarşi olarak tüm bu esnaftan daha yüksek rütbede. 


Baş Kethüda

İskele Kethüdaları

Kethüda Vekilleri

Bölükbaşılar

Usta ve İhtiyarlar

Sıradan Kayıkçılar

Şakirdler: (öğrenci, çırak, stajyer)

Aylakçılar


Kayıkçı olabilmek için bir müddet bir usta ile çalışılması gerekiyor. Sonra esnafa dahil olabilmek için sizi ustanız veya bölükbaşı'nın onaylaması gerekiyor. Yolcu veya yük taşımanın usul ve kuralları var. Bu kurallara uyulup uyulmadığı kethüdalar tarafından denetlenip takip edilmekteymiş. Haddinden fazla yük veya yolcu almamak, kadın ve erkek yolcuları taşımanın kuralları ayrı, yolcu ücretleri, tekne özelliklerinin nizamnamesi ayrı, yelken takılmaması gibi değişik kurallar var. 


1792 esnaf sayımında istanbulda her alanda duvarcı, sıvacı, hamal vs toplam esnaf sayısı 10790 ve bu sayısının 1784 ü kayıkçı olarak kayıtlara düşülmüş.


1802 tarihli sayımda toplam kayık sayısı 4245, iskelelere bağlı çalışan kayıtlı kayıkçı esnaf sayısı 6500 ve 1445 aylakçı (gündelik işçi) olarak belirtilmiş. 


Kayık imal eden 200 imalatçı olduğuna dair Evliya Çelebi’nin notları varmış. Tek çifteleri 30-45 altın , iki çifteler 50-80 ve üç çifteleri 90-150 altına alınabiliyormuş. Kullanılacak kayıkların cinslerine göre belli standart ölçüleri varmış. Mesela Pazar kayıkları 13 metre boyunda ve 2,5 metre genişliğinde, ağırlığı 80 kg . Kullanılan renkler serbest ama kayığın neresinin boyanacağı bir nizamnameye bağlanmış. 


Kayıklar süslü ve görkemli yapılırken kayıkçıların da kullandıkları kayığın tipine uygun olarak süslü ve gösterişli giyindikleri kayıtlara geçmiş. Gerand de Nerval'in Muhteşem İstanbul adlı kitabında şöyle belirtilmiş:





… kayıkçıların en önemli özelliği fiziksel yönden güçlü olmalarıdır Kol gücü ile mesafe alındığından, kayıkçılar bunu bir ömür boyu sürdürebilecek yapıda olmalıdırlar. Denizle boğuşmanın, hayatını pazıu gücüyle kazanmanın bu insanlara kazandırdığı, vakar, kendine güven, başarı ve bir işi yapmanın getirdii sükunet; tatmin ve sınırlı para kazanmanın verdiği tok gözlülük ve kanaatkarlık niteliklerine kayıkçılar sahipti. Kayıkçılar yaz mevsiminde belde kuşakla sınırla beyaz pamuklu şalvar, geniş kollu ipek ceket ve gösterişli mavi ipek püskülüyle normal kırmızı fesleriyle göz alıcıydı…”


Siyah ipekli krepten yapılmış uzun kollu gömleklerde giyerlerdi. Hamlacıların kıyafeti ise biraz daha gösterişli. İpek fermene işlemeli yelek ve salta, bürümcük hilali gömlek, uzun konçlu sakız beyazı çorap, rugan fiyonklu yemeni ve fes giyiyorlar. Başlar hep tıraşlı olmaktaymış. 


Uygulanacak ücretler için tarife var. 


Dönemin su metropolü olan İstanbul’un müthiş bir hiyerarşide kendine yakışan bir su düzeni var . 


KÜREKÇİLER:


Amadeo Preziosi - Kayıkçılar

Güç ve dayanıklılık sahibi kürekçiler, güvenilir kişilerden seçilerek belirli bir iskele kethüdasına bağlı olarak çalışırlardı. İstanbuldaki tüm peremecileri denetleyen başkethüdaya Peremeciler Kethüdası deniliyordu. 


Kayığın birinci küreğine hamlacı, ikincilere sigorya, üçüncülere baş manga, dört ve beşincilere ikinci üç manga denirdi. oturdukları yerde saltanat kayıklarında tam güç kullanıldığından kaymamak için koyun postu seriyorlar. çoğunlukla okuma yazma bilmiyorlar. Ama bir uslup ve terbiye öğreniyorlar üstatlarının yanıda. her zaman çok özel giyiniyorlar. Kendilerine has bir kültürü var. Kürekçi ile özdeşleşmiş görünen Forsa (kürek mahkumu) ise çok başka bir konu ve gündelik yaşam kültürü ile ilgili değil.  


Louis Dupre - Kalyoncu

Özenli giyinmiş kürekçileri, oymalı boyamalı bezemeli türlü çeşitli kayıkların dolu olduğu bir Istanbul hayal edin. Arada bir vezir veya sultan kayığının hızla suları köpürterek geçtiğini … Bir başka İstanbul’u…


Yaklaşık bir yıldır İstanbul’da Meşher Galerisinde “Göz alabildiğine Istanbul” isimli sergisinde özel koleksiyonların İstanbul gravürleri sergileniyor . O İstanbul’un gerçek olduğunun kanıtı her santimetreyi ve nerede ise her kayığı ve muhteşem Boğaziçinin panoraması bu gravürlerde … görmediyseniz bitmeden kaçırmayın 🙏🏻



Bir sonraki yazıda Tekne çeşitleri geliyor…



Kaynaklar:

Su Yolu Dİlberleri Terry Sonman 

İstanbul’un Kuğuları Saltanat Kayıkları

Kürekli ve Yelkenli Osmanlı Gemileri, İdris Bostan 

Geleneksel Türk Kayıkçılığı ve Gemiciliği , Jean Nahum ve Erhan Ünsal 

Denizlerin Güzelleri - Osman Kademoğlu

Kadırgadan Kalyona Osmanlıda Yelken , Mikyas-i Sefain, Ahmet Güleryüz DEnilen Kitabevi Eylül 2004

History Of Ships , Bernard I

Ireland Hamylyn 1999

Osmanlı Devletinde Spor , Atıf Kahraman s.682-689 Kültür Bakanlığı Yayınları /1697 1995 Ankara 1. Baskı

Pupa Yelken Sadun Boro

Denizlerin Güzelleri, Osman Kademoğlu 

BOĞAZİÇİ YALILARI, ABDÜLHAK ŞİNASİ ŞİİRLERİ

BOĞAZİÇİNDE TARİH, SAMİHA AYVERDİ

Saltanat Kayıkları, Ali Rıza İşipek

Boğaziçinin Güzelleri, Miss Pardoe İngiliz Yazar

Boğaziçi ve Kayık Kültürü, Mehmet Maza,Yeditepe Yayınevi, İstanbul,Mayıs 2010, 1.Baskı

İstanbul Kayıkçıları, Mehmet Mazak, Yeditepe Yayınevi, İstanbul,Aralık 2019, 1. Baskı

Boğaziçi ve Saltanat Kayıkları, Hayati Tezel ve M.Erem Çalıkoğlu, Cem Yayınevi, İstanbul, 1983

Eski İstanbul’da Deniz Ulaşımı, Mehmet Mazak, IBB Yayınları, İstanbul, 1998

Aşk Olsun o Kayıklara, Aryun Ünsal, Everest İnceleme, İstanbul, Ekim 2023


https://youtu.be/GovUc2TSvSM?si=2bGpFocg9f26R34V



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MASTER KÜREKÇİLERİN USTASI : FATİH ÖRER

ŞAMPİYON YETİŞTİREN AİLE OLMAK

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK İÇİN NESİLLERCE KÜREK - NİHAT USTA'DAN GENÇLERE ...