ACEMİ

 


Ailecek spor konulu filmleri çok severiz. Çünkü birçoğunda sıradan bir insanın kahramana dönüşümü hikayesi vardır, alın teri ile çalışma, heyecan ve çoğunlukla zafer vardır. Ve iyi olan ahlaklı ve çevik olan kazanır. Malum kürek sporu olunca izleyici talebi ve telifler nedeni ile Türkiye’de ulaşabildiğimiz film sayısı kısıtlı. Örneğin iki haftadır 2012 İngiliz yapımı 1948 Olimpiyatlarında iki çiftede altın madalya kazanan ekibin hikayesi olan Bert ve Dicky filmine ulaşmaya çalışıyorum henüz başaramadım. Bu filmleri izlemek isteyişimin nedeni bu zengin içerikli sporu tam olarak benim hissettiğim gibi anlatabilen bir film var mı diye merakla araştırmamdan kaynaklanıyor.

Geçen yıl Heart of Champions filmini seyrettim. Hem liderlik üzerine güzel özlü sözlerle doluydu hem hamla iken yedi numaraya geçen bir sporcunun biraz intikam hissi yaşamasını, tek çiftede biraz münzevi kendine has bir çocuğun ekip liderine dönüşümü, biraz kendi hırslarını evladına yansıtıp baskı kuran ebeveynleri anlatıyordu. Sonunda ölümlü bir kaza olması çok fenaydı bir de bazen filmin akışında kesilip duran bir şey vardı o yüzden güzel bir konuya sıradanlaşmış hissi vermişti.  Ardından A Most Beautiful Thing belgeselini izlemiştim ve aynı zamanda kitabını alıp okudum. Amerika arka mahallelerinin gençlik problemi çok ön planda ama tam olarak bir arkadaş grubuna ait olma duygusunun ön planda olduğu ilk gençlik yıllarında bir grup delikanlının gangster çetelerinin eline düşmekten kıl payı kurtulup bir kürek takımı oluşunun hikayesi. Gerçekten ibret verici bir hikâye. Ama kürek sporu ile ilgili müthiş görsellerden çok uzaktı. Gençlere “…Hadi yarın küreğe başlayalım …” dedirtecek filmler değiller. Oysa biz çocukken “Beyaz Gölge “dizisini seyreden herkes basketbol oynamak istemişti.

Bu yıl Backforward filmini izledim. Yine güzel konulardan bahsediyordu. Milli takımda yaşlanan bir sporcunun antrenörlüğe geçişini anlatıyordu. Genç sporculara ilham olmak için yaptıkları, onlara küreği sevdirmek için çabaları vardı. Ama sıradan bir öğretmen filmi havasındaydı.  Ancak birkaç hafta önce  Novice (Acemi) filmini izledim ki- türü itibariyle zaten dehşet ve korku olarak nitelendirilmiş -Tribecca Film Festivalinde 2021 yılında beş dalda ödüle aday gösterilmiş ve İlham Ödülü almış sıra dışı bir film. Sıra dışı çünkü tüm spor filmlerinin tersine spordan uzak durun diyen bir film neredeyse. Aslında kürek sporunun her aşaması içinde var. Müthiş doğa manzaraları, yarışlar, ağır kara antrenmanları, fedakarlıklar, çalışmak, çalışmak, çalışmak ve gençliğin en güzel zamanlarında burs kaygısı taşıyan genç kızların kıyasıya rekabeti. Yalnız gençlerden birinde obsesif bir psikolojik bozukluk var. Ve bu bozukluk okulun ilk yılında bu gencin tuhaf derecede fazla çalışması, iyice yalnızlaşmasını konu alıyor. Filmin sonunda ben iyileşme yolunda bir adım attığını düşündüm. Ama tüm yorumları okudum. Filmin sonunu izleyiciye bırakıyor diyor. Film olarak çok çarpıcı çünkü üzerine epey düşünmem gerekti. Hatta bence tüm kürek antrenörleri seyretmeli. Benzer tipte gençler karşısında önceden nasıl bir önlem alabilecekleri ile ilgili bir hazırlık yapabilirler belki.

Acemi filmi, acemi olmak ile ilgili beni epey düşündürdü. Okul değiştirmek yeni okula başlamak ya da takım değiştirmek gençlik yıllarında bazen çok kaygılı bir süreç olabilir. Acemi olma halini bu filmdeki kadar acımasız yaşamadım hiç. Hatta acemi olmayı biraz konfor alanı gibi görmüşümdür ben hep. Ben yeni öğreniyorum ve hata yapma lüksüm çok diye kendimi rahatlatmışımdır. Zaman ilerledikçe bu öğrenme alanı konforu daraldıkça yanlış yapma alanı küçüldükçe daha gergin bir insan olurum. Bu belki de yaşım icabıdır. Ben kendimin ilk on yılıyla daha barışık bir insanımdır. Fakat 10-18 arasındaki sekiz yılımla kontağım biraz kopuk gibi. O yıllar metamorfoz yapan beden zihin karmaşasında ne kadar çocuk ne kadar ergen veya ne kadar yetişkindim hatırlamak zor benim için. Kaos içinde 360 derece durmadan taklalarla dönerek uzay boşluğunda yuvarlanıyor gibiydim. Öylesine bulanık hatırladığım bir dönem.

Acemi filminde dağınık kaygılı zihinlerde çocuklar okulun birinci yılında olan çocuklara biraz eziyet ediyorlar. Buna ilk tepkiyi nasıl vereceğiniz çok önemli. Umursamayan veya hakkını aramayı bilecek öz güveni gösteren bu zulümden kurtuluyor. Ama başroldeki profil sorunlu bir kişilik ve iyice yalnızlaşıyor, kimseyle kaynaşamıyor ve kendini yaralamalar, ardından başka ekip arkadaşlarını ezmek ister gibi tuhaf derecede takıntılı antrenmanlar yapıyor. Ergo derecesinin gittikçe iyileşmesi de kendisinin doğru yolda olduğuna dair yanlış bir kanıya varmasına yol açıyor. Biraz kazanan kaybeden dünyasına da bir gönderme var diye düşündürdü beni. Derecesinin en iyi olması onun yalnız ve ekibi tarafından güvenilmeyen biri olmasını değiştirmiyor. "Acemi" çok karamsar bir yalnızlık içinde fırtınada rekor denemesi yapmaya kalkışmak gibi iyice sapkın bir tarafa kayıyor. Filmin sonunda şans eseri kimse ölmüyor. Ama bence hayat içinde kazanmanın bir ergo derecesi ile ölçülemeyeceğini anlamış olma yolunda bir adım attığını düşündüm. Hayat içinde kazanmak para ile ölçülemez, hayat içinde kazanmak kırdığınız hız rekorlarıyla ölçülemez ama belki kaç kalp kazandığınızla veya yola nereden çıkıp, nereye vardığınız, yolda nasıl engellerle karşılaştığınız ile ölçülebilecek subjektif bir birimdir. “Umarım film bunu demek istemiştir…😊)

Geçen hafta başladığımız kürek ile mindfulnes eğitiminde, eğitmenimiz Gizem Toska şöyle dedi. Sizi o çocukluğunuzdaki zihne davet ediyorum. Merak duyarak ilk defa görüyormuşçasına etrafımıza bakmamızı istedi. Kürekleri ilk defa tutuyormuş gibi yeniden tutmak, yeniden akışı ilk defa oluyormuşçasına hissetmeye çalışmak. O ilk acemi zihne davet. O çocukluktaki acemilikte kaygı ve coşku bir arada değişik bir akış sunuyordu diye düşündüm. Coşkunun verdiği keyif ve heyecan ile endişe arasında bir yerlerde dengelenmek.

Acemiliğin aslında bir konfor alanı olduğunu, burada keyifli bir durak olduğunu düşündüm ben hep. Bu da duyulacak kaygıları benim için dengelemiştir. Bu filmde yaşanan dehşetli kaygı düzeyini elbette yaşayan pek çok genç insan vardır. Bu gençlikte kabul edilme arzusunun yüksek olduğu dönemde oldukça acı verici görünüyor. A Most Beautiful Thing filminde kürek ekibinin parçası olmak, oldukları gibi kabul edildiklerini bilmek o gençlerin hayatını kurtarırken, Novice filminde dehşet yaşatıyor. Bu nedenle bu film zihnimi iki haftadır çok meşgul etti. Acemilik hali üzerine epey düşündüm. Biraz daha genç insan hali ile daha fazla empati yapabilmeye başladığımı umuyorum.

Okul değiştirmek, mahalle değiştirmek, iş değiştirmek hepsi kaygı verici... siz bu ilk acemilik zamanları ile ilgili neler düşünüyorsunuz?

Hala aradığım o kürek filmini bulamadım. Sizce iyi bir kürek filminde neler olmalı? Bana yazmanızı rica ediyorum. Kim bilir belki o en iyi filmi çekmek üzere de bir yol alabiliriz. Ne dersiniz?

Novice Film Kritiği ve Fragmanı İçin:

 https://www.thereviewgeek.com/thenovice-moviereview/


 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MASTER KÜREKÇİLERİN USTASI : FATİH ÖRER

ŞAMPİYON YETİŞTİREN AİLE OLMAK

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK İÇİN NESİLLERCE KÜREK - NİHAT USTA'DAN GENÇLERE ...