KARAR ANI

Geçen hafta, kızımın ödevi vesilesi ile önce eşimin fotoğraf hocası şimdi aile dostumuz olan Cenk Gençdiş kendi kütüphanesinden kaynak olarak kullanmak üzere bize ödünç olarak Henri Cartier - Bresson'un kitaplarını vermek için uğradı. Bu aynı zamanda çok güzel bir sohbete vesile oldu bizim için. Hem yeni bir şeyler öğrendim hem de bir düşünce kapısı daha oldu önümde. 

Fotoğrafla uğraşanlar Bresson'u çok iyi tanıyorlarmış ama ben yeni tanışmış oldum. Fotoğrafçılık alanında gerçekten çığır açan önemli isimlerden biri. Onun sanat ve görsellik ile ilgili kısmı kızımın ve Cenk Hoca'nın alanı. Ben onun profesyonelliği bırakırken yazdığı "Karar Anı" kitabı veya manifestosundan çok etkilendim. Sadece kitabın adı bile inanılmaz güçlü ve insanı kendine getiriyor. 


Henrie Cartier Bresson - Rowers in the  Ivory Coast

Kitap Cardinal de Retz'in şu sözüyle açılıyor. 

"Şu dünyada karar anı olmayan hiç bir şey yoktur."

Bresson kitabında fotoğrafçı gözü ile fotoğrafı çekme kararını nasıl verdiği ile ilgili bir fotoğrafçılık dersi veriyor. Beni düşündüren ise bu anlık kararın oluşma süreci oldu. Kitabında ilgi merkezinin doğru seçilmesi ve kompozisyon içinde doğru yerleştirilmesi, tek bir anda oluşan resmi doğru anda yakalayabilme sezgisi ve hızı çok önemlidir diye anlatıyor. Bu temel fikir hayatın her alanında ne kadar önemli değil mi? 

Gün içinde bazen önemsiz bazen çok önemli yüzlerce karar alıyoruz. Bugün ne yiyeceğimiz, trafikte hangi yolu kullanacağımız, birikimimizi nasıl değerlendireceğimiz gibi gündelik kararlarımız olduğu gibi uzun vadeli hangi mesleği seçeceğiz, kiminle yaşamımızı sürdüreceğiz gibi kararlarımız var. Bazıları sadece sizinle ilgili gibi olup kelebek etkisine sahip başkalarını etkileyen kararlar, bazıları ise doğrudan başkası ile ilgili kararlar. Örneğin çocuğunuzun hangi okula gideceği, veya bir hastanın nasıl iyileştirileceği, hakimseniz birinin suçlu olup olmadığı veya bir ülke yönetiyorsanız seçilmiş bile olsanız çok kritik önemde savaşa girmek, barış yapmak gibi kararlar alırsınız. 

Kararları bir ödül beklentisi veya riskten kaçma beklentisi ile alırız. Elimizdeki azıcık bilgi, tecrübe ve bizi sınırlayan inanç, dogma vs kalıplar arasında, hayalini kurduğumuz bir şey uğruna veya sadece basit bir haz beklentisi gibi bir motiv, his, düşünce ile kendimizi haklı hissettiğimiz anda doğru olduğunu sandığımız yönde karar veririz. Sonra bu kararların hangi durumda nasıl doğru olduğunu yaşam bize anlatır. Kararlar bu yıl yanlışmış da, on sene sonra doğruymuş gibi olabilecek kadar kaygan zeminlerdedir.

Benim gibi 1989 yılında çalışmaya başlayan nesil, bir ekonomik krizden diğerine savrulup durmuştur. İmalatçılar ve sanayiciler tam uzun vadeli bir şeyler yapacağı sırada sıklıkla aldıkları risklere göre sermayeyi kurtarma veya koruma peşinde çok hızlı ani kararlar almak ve gündelik tabirle sık sık günü kurtarmak ile ilgili beyin jimnastiği yapmak zorunda kalmışlardır. Bu yüzden iş adamı hele sanayici olmak bayağı zordur ülkemizde. Son karar merci olarak işin başındaki yöneticiler için hem kıvrak, hem uzun vadeli hem çalışanı hem vatanı hem kendini düşüneceği çetrefilli kararlar almak gereklidir. Ve kaotik bilgi cümbüşü içinde doğru fotoğrafı, konunun ana problemini bulup doğru çözüm zincirini seçmek, seçerken birilerini feda edip birilerini kurtarma kararı bayağı zor ve stresli bir karardır. 

William Styron'un romanından uyarlanarak Alan Pakula'nın yönettiği 'Sophie'nin Seçimi' filmi çocukken ben de derin bir etki bırakmıştı. Sophie'nin tüm yaşamında yaptığı kritik seçimleri ve onların beklenmeyen sonuçlarını soluk almadan iki buçuk saat izlemiştim.  Sizin için çok doğru olan bir karar bir başkası için feci bir sonuç doğurabilir. Matematikçi gibi bakarsak tüm canlıların yaşamını topladığımızda sonuç 0 olur diye düşünerek belki de bilinmeyenleri ve yaşamın sırlarını çözebiliriz veya içinde kaybolup yok olabiliriz. Kesin doğru diye mutlak bir değer yok zannediyorum. Kim bilir?

Yine de konuya bireysel açıdan baktığımızda, bu konuyla ilgili hala Goddard'ın kısıtlar teorisini anlattığı "Goal" adlı eski kitabını öneriyorum. Doğru karar için sorunun anasının doğru bulunması, kafanızı karıştıran yan sorunların sizi şaşırtmasından, detaylarda boğulmaktan kurtulmanız önemli bir başlangıçtır. İş yaşamımda, sıklıkla karşılaştığım şey, sorun çok ciddi bir boyuta vardığında işin başında yer alanların ciddi kararsızlıklar içinde kaldıkları idi. 

Ben genç iken her şeyi net gördüğümden daha hızlı emin olurdum ve yöneticilerimi beklerken sabırsızlanır, hadi hadi diyen iç sesimle, neden kararların hızla çıkmadığından şikayet ederdim. Yaşlandıkça bazen bekleyerek alınan kararların daha verimli sonuçlar doğurduğunu gördüm. Soğuk kanlılıkla bekleyebilir olmak dayanıklılık gerektiriyor ve gerçek sorunun analizini, Bresson'un kitabında belirttiği üzere doğru ilgi merkezini bulmanızı da sağlayabiliyor. 

Yavaş karar almak veya bir karar almamakta bir karar aslında. Kararsızlık ise başka bir olgu. Ben genç iken bu ikisini sık sık birbirine karıştırırdım. Hala da zaman zaman böyleyim. Tamamen karasız olmak ise bambaşka bir sorun. Felç geçirmek ve stres altında kırılmak gibi bir şey. Şimdiye kadar öğrenebildiğim, önemli olanın kararın hızı veya yavaşlığından ziyade, her an farkındalığı yüksek tutup, uyanık ve zinde olmak ve karar anınızda ilgi merkezini ( ana problemi ) doğru tespit etmiş olmak. 

Peki nasıl karar veriyoruz? Karar süreçlerimizi etkileyen şeyler nelerdir diye biraz internette dolaştım. Geneve ve Harvard Üniversiteleri beynin karar mekanizması ile ilgili bir matematiksel metot geliştirmişler. Bu araştırmanın sonucuna göre beynimiz karar verirken, muhtemel seçeneklerin gerçek değerlerine bakarak karar vermiyor. İki seçenek arasındaki değer farkına göre karar veriyor. 

İki çeşit karar verme mekanizması var. Birincisi duyusal algıya göre karar verme, diğeri değere dayalı karar verme. Kuşkusuz her insanın beyni eşsiz olduğu için çözümlerde eşsiz ve tabii subjektif olacaktır. Ancak metodolojimiz bu araştırmaya göre böyle çalışıyor. Karşılaştırılan iki değer arasındaki fark ne kadar küçükse karar vermek o kadar karmaşıklaşıyor ve zorlaşıyor. İki değer arasındaki fark azaldıkça karar verme sürecimiz uzuyor. (ilgili makalenin linkini yazı sonunda bulabilirsiniz) Elma mı armut mu yesem kararı için beynimiz sürekli finansçı tabiri ile gelecekteki beklentinin bugünkü değer hesabını yapan aktif bir fonksiyonel hesap makinesi gibi çalışıyor. Müthiş değil mi? Bu hesap makinesine soracağımız problemin doğru olması çok önemli tabiatıyla.  

Karar vermenin nörolojik olduğu gibi psikolojik tarafı da var. Geçmiş tecrübeleriniz, duygularınız, öğretileriniz, korkularınız bir çok şey sizin karar anındaki konsantrasyonunuzu, dikkatinizi ve duygularınızı, algılarınızı, stres düzeyinizi etkiliyor. Ortalama bir insan 300milisaniyede bir, günde 35 bin kadar karar alıyormuş. Bu rakam ciddi büyük. Hiç şüphesiz her alınan karar, bir sonraki aşamada başka kararların nedenini oluşturuyor. Ve hayat doğru veya yanlış aldığımız kararlar değerlerinin ortalaması üzerine şekilleniyor. 

Kürek çekerken palanın her suya girişi bir karar ve yola devam etmekte bir kararlılık göstergesidir. Elinizde yolunuzla ilgili kısıtlı bilgiler vardır. Bazen de bile bile kendi ego mücadeleniz sırasında kaybolan konsantrasyon nedeni ile bir kayaya bindirirsiniz. Yaşamda küreklerinizin yarattığı güç, mesafe ve hızın toplamı ile varabildiğiniz yerdir. 

Bresson fotoğrafı mı yoksa hayatı mı anlatıyor diye düşündüm bu hafta. Sevgili Cenk Gençdiş hocamıza bizi bu düşüncelerle yoğurduğu için çok teşekkürler. Her kürekte karar anlarınızın net, hızlı ama aceleye gelmemiş ve keyif verici olması dileklerimle. 



https://www.youtube.com/watch?v=TDuByCN8-7k

https://www.scribd.com/document/507416229/Henri-Cartier-Bresson-Karar-anı-Decisive-Moment

https://time.com/3807698/beyond-cartier-bresson-a-history-of-a-masters-early-work/

https://medicalxpress.com/news/2019-09-brain-optimize-decision.html

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/980799

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MASTER KÜREKÇİLERİN USTASI : FATİH ÖRER

ŞAMPİYON YETİŞTİREN AİLE OLMAK

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK İÇİN NESİLLERCE KÜREK - NİHAT USTA'DAN GENÇLERE ...