DEĞERLER OLMAZSA OLMAZ


 Uzun zamandır görmek isteyip bir türlü ulaşamadığımız  'True Blue' filmine nihayet bir arkadaşımızın da yardımıyla internet üzerinden ulaşıp seyredebildik. Arkadaş yazımda da bahsetmiştim bu filmden ama bu sefer filmin ana teması ile ilgili önemli bir konuya dikkat çekmek istiyorum. Kürekçilerin pek çoğunun çok iyi bildiği film, Oxford ve Cambridge üniversiteleri arasında her yıl yapılan efsanevi yarışın 1987 yılındaki hikayesini anlatıyor. Ama film sadece bir yarışa hazırlık macerasından öte, bir takım olma yolculuğu, bir şehrin ve bir üniversitenin değerlerine sahip çıkma hikayesi, kişisel egoların nasıl başarının önünde takoz olduğunun hikayesi, arkadaş olma hikayesi, anlayabilen için çok anlamlı yöneticilik, liderlik, demokrasi dersleri de var. Gerçekten yaşanmış bir olay üzerine kurgulandığı için de çok kıymetli. Bence biz de sporun neden zor geliştiğinin, kurumlarımızda çalışan bağlılıklarının neden sağlanamadığının, ülkemizde neden çok kolaylıkla ayrımcılığın taraf bulabildiğinin ipuçları da var. 

Cambridge Oxford Rekabeti 

Cambridge ve Oxford üniversiteleri arasındaki rekabet yaklaşık 200 yıldır devam ediyor. Ve bu kasabalarda bu yarışın hazırlıkları, takımda yer alanların kimler olduğu ile ilgili haberler yıl boyu yerel yöneticiler ve halkı tarafından takip ediliyor. Bu geleneksel yarış, iki Dünya savaşı ve bir kez de Covid 19 salgını nedeni ile 200 yılıık süreçte sadece 3 kez yapılamamış. Yalnız 8 tek teknelerinin katıldığı yarış Thames nehri üzerinde 6,8 km lik bir bölümünde gerçekleşiyor ve her yıl 250.000 den fazla seyirci tarafından canlı, 15 milyon kişi de televizyonlar aracılığı ile izliyor. İlk defa 2021 yılındaki yarışları salgın nedeni ile canlı seyircisiz gerçekleştirdiler. Muazam tempolu ve üstün atletik performansla yapılan bir yarış. Yarışa hazırlığına antrenman veren yedek tekneler, 1965 yılından beri, kadın takımları 1927 yılından beri yarışmaktalar.  Master kategori eski mezunlardan oluşan veteran 8 tek takımları da 25 yıldır 2,5 km lik bir yarış yapmaktalar. Diğer detayları okumak isterseniz diye yarışların web sitesinin linkini yazı ekine koydum. Bu iki okul arasındaki yarışı bu kadar önemli yapan nedir? Cevabı okulların değerlerine verdikleri önemde saklı.

Cambrige 8 Tek Kadın takımı Zafer Sevinci

Filmin hikayesinde daha önce 'Aynı Gemide Olmak' başlıklı yazıda anlattığım gibi Oxford takımı olimpiyat şampiyonu kürekçileri takıma adapte ederek güçlü ve hızlı adamlarla yarışı kazanmak istiyorlar, ancak gel gör ki kürek teknesinden ve bu spordan alınan ilk ve en önemli dersi tekrar alıyorlar. En güçlü adamlar değil, en uyumlu adamlar tekneyi ilerletebiliyorlar. Takım ruhunu, ekibin birbirine güvenini sağlayan ve yarış için motive eden şey ise o kasabanın tamamı aynı teknedeymiş gibi temel değerler etrafında kilitlenmiş olması. Beğenilmeyen bir karar varsa bir araya ciddiyetle gelip oylama yapıyor olmaları ve değerlerini birbirlerine hatırlatıyor olmaları ile ilgili ders verici sahnelerle dolu film. O değerler etrafında toplanamayan olimpiyat altın madalyalı sporcuları takımdan uzaklaştırmaları ile değerler etrafındaki takımın bağları güçleniyor ve tek yürekmiş gibi yarışı kazanıyorlar. 

Her iki okulda günde 5-6 saat antrenman yapıyor. Hepsi çok üst düzey ve yetenekli atletler. Buzu kırıp suya inerek sabah 5 te kalkıp antrenman yapıyorlar, olağanüstü fedakarlıklar yapabilmeyi sağlayan bu güç, kişisel kazanma hırslarınızı ardınızda bırakıp takımdaki diğer arkadaşınız için kürek çekmeye başladığınız zaman ortaya çıkıyor. Bunu başaran ekip kazanıyor. Aynı değerlere sahip olduğunu bildiğiniz arkanızdaki ekip arkadaşınızı göremeseniz de sırtınıza dokunan eli ile veya yarış sırasında duyduğunuz nefes alış verişi ile onun tam anlamıyla ve her şeyiyle arkanızda olduğunu bilip güvenmek, birlikte sorumluluk almak sizi hedeflediğiniz yere ulaştırıyor.

Değerlerinize sahip çıkmak işte bu nedenle çok kıymetli. Ne yediğiniz, ne içtiğiniz, ne kadar mücadele ettiğiniz, iş yerinde ne kadar vakit harcadığınız veya ne kadar kulis yaptığınızdan daha önemli. Değerleri bir sonraki nesile aktarmak ve onları korumak ise biraz yöneticilerin, biraz da daha kıdemli yaşlıların vazifesi. 

Örneğin, ülke bazında düşünürsek, sorumlu vatandaş ve bir arada yaşama kültürü geleneği aktarmak örneğin bayramların anlamlarını aktarmak ve birlikte kutlamak önemli. Örneğin Şeker bayramında eskiden bize mendil verirdi büyüklerimiz, sonradan kalkmıştı. Yengemden kızım üç yaşındayken ona mendil vermesini rica etmiştim bir keresinde. Kızım o mendili yirmi yıldır saklıyor. Milli bayramlarımızda, bayrağımızın etrafında sevinçle şarkılar söylemek de bence çok kıymetli. 10 Kasımlarda milletçe aynı anda Atamızı anmamızda bir o kadar değerli. 

Okul bazında düşünürsek, öğretmen ve kıdemli öğrencinin tavırları ve gelenekleri sürdürmek konusundaki kararlılığı önemli. Kürek takımlarında, master sporcularla genç sporcuların aynı kulüpte olmaları aynı değerler etrafında birbirlerini desteklemeleri ve sahip çıkmaları önemli. Sadece teknik olarak nasıl antrenman yapılacağı değil, teknelerin ve kayıkhanenin nasıl özen gösterilmesi gerektiği veya dostluklara nasıl sahip çıkılması gerektiği konusunda sayısız örnekler verilebilir. 

Şirket bazında düşünecek olursak, şirketlerin amacı kar elde etmektir evet ama bu ileride beklenen maddi toplam finansal değerin oluşması için iş yapma kültürü ve değerleri gereklidir. Değerler olmadan, sürdürülebilir iş ve sürdürülebilir bir değer oluşması mümkün değildir. Finansçılar özellikle şirket birleşmeleri ve satın almalarda çalışan herkes şirketin net bugünkü değerini hesaplamayı çok severler. Borsacıların özetle geçtiği değerdir bu fiyat/kazanç oranı diyerek basite indirgerler. Oysa, bu değerin hesaplanmasında kullanılan bir iskonto oranı vardır. Adı havalı bu iskonto oranına kümülatif ortalama büyüme oranı (CAGR) derler. Bu oranın tahmini ve gün sonunda pazarlık edilen bu oranı esas oluşturan faktörlerden biridir kurumların değerleri, bu hep göz ardı edilir. En elle tutulur, gözle görülür ve hissedebildiğiniz kıymettir aslında. Çoğunlukla, önümüzdeki 20 yılda pazarın ne olacağı, ne yatırım yapacağınız gibi hususlar daha belirsiz bir ortamla ilgili spekülasyonlardır, ama masa başında hep bunlar konuşulur.

Benim kişisel tecrübem, değerler konusunu çoğu firmanın karıştırdığı yönündedir. Kurumsal firmaların pek çoğu moda olduğu üzere, vizyon, misyon, değerleri kağıt üzerinde yazıya dökmüşlerdir ancak çalışanları bunu ne kadar farkındadır. Çalışanlarının, ortaklarının ve diğer paydaşlarının sahip çıkmadığı kağıt üzerindeki değerler, değerli midir? Bu ayranı nasıl içtiğiniz, nasıl birbirinize davrandığınız şirket içi nasıl yazıştığınız, üçüncü taraflarla nasıl iletişim kurduğunuzun temelleridir. Nasıl yaratıcı olduğunuz, nasıl işlerinizi takip edip yürüttüğünüzün metotlarını şekillendirir. Değerleriniz sizin değerinizi oluşturur. Değerleriniz sizin kurumunuzun, okulunuzun, ülkenizin değerini gösteren elle tutulup, gözle görülmeyen ama içinizde var oluşunuzun ve sürdürebilmenizin, dayanıklılığınızın somut temelleridir. Bu yüzden günümüzde sürekli yeniden sorgulanan değerlerine sahip çıkan tüm öğrenci, öğretmen, eski mezunlar ve diğer tüm okul çalışanları alkışlıyorum. Değerlerini farkında olup tüm yeni çalışanlarına aktarabilen önemli kurumlarımızı ve yöneticilerini alkışlıyorum. 

Bu vesile ile Şeker bayramınızı kutlar az şeker tüketip, çok sevgi paylaştığımız , değerlerimizi anladığımız nice bayramlar diliyorum. Mendili unutmayalım :)

Fotoğraf: Serhat Dizdaroğlu, Mayıs 2021


https://www.theboatrace.org

https://www.youtube.com/watch?v=VjSOWSQI6kE

https://hayalrotanizda.blogspot.com/2021/05/arkadas.html

https://hayalrotanizda.blogspot.com/2020/04/ayni-gemide-olmak.html

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MASTER KÜREKÇİLERİN USTASI : FATİH ÖRER

ŞAMPİYON YETİŞTİREN AİLE OLMAK

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK İÇİN NESİLLERCE KÜREK - NİHAT USTA'DAN GENÇLERE ...