NEFES ALMAK İÇİN KİTAP KULÜBÜ



Covid 19 nedeni ile süren yasaklar kaldırılınca, hemen kayıkhanenin yolunu tutup, gerekli hijyen koşullarını gözeterek, maskelerimiz, dezenfektanlarımız yanımızda, sosyal mesafeyi korumak için   ise sadece tek çifte olarak antrenmanlara başladık. Şimdi de dört gözle ekip tekneleri ile çıkmayı bekliyoruz. Bu arada bir nefes sporu olan kürek sporuna özlemimiz bitiyor derken, A.B.D de 'Nefes Alamıyorum' sloganıyla ırkçılık karşıtı başlayan gösteriler tüm gündemi değiştirdi.  Dünya teknolojik olarak süratle ilerlese de farkındalık ve zihinsel düzlemde ilerleme Aristo'nun yaşadığı çağların ilerisine geçebilmiş görünmüyor. Zihinsel düzlem, teknolojiyi nasıl yakalayacak? Kürek sporunun  ayrımcılık ile ilgili farkındalığa katkısı çok büyüktür. Maalesef herkesi kısa zamanda kürek sporu ile buluşturmak kolay değil ama bu zihinsel düzlem bence yaygınlaşmış kitap kulüpleri ile de başarılabilir. 

Ayrımcılık üzerine düşünürken, Şubat ayında Mine Kültür Evi'nde gerçekleştirdiğimiz seminerin Tarihte Türkiye'de Kürek isimli bölümünde kullandığım yukarıdaki fotoğraf geldi. Fotoğraf, 1940 yılında Galatasaray 4 tek dümencili kadın takımının İstanbul Boğaziçi'nde bir antremanında çekilmiş. Dönem fotoğrafları bize sosyal hayat ile ilgili ne çok fikir vermekte. Bu fotoğraf o dönemde İstanbul'da genç kızların nasıl giyindiği ve hayata nasıl baktıkları ile ilgili önemli bir belge niteliğindedir. İstanbul'un pek çok kıyısında o dönemde bu kadar deniz trafiği olmadığı ve sahiller doldurulmadığı için çok rahat kürek çekilebiliyordu. Şimdi bu imkanı ancak sabahın ilk saatlerinde belki biraz yakalayabilirsiniz. Yine bu eski fotoğraflarda dönem insanının hayata bakışı, tutumu gözlenebilir. Bu hanımlarda kürek antremanına, saçlar derli toplu akşamdan bigudi ile sarılmış, kendilerine özen gösterip gelmişler. Büyük ihtimalle benim babaannemle yaşıt olmalılar. Modern, zarif ve kültürlü olmanın İstanbul'da moda olduğu zamanlar. Bu döneme ait filmleri seyrederken de insanların giyim kuşamına dikkat edişine hep hayran olmuşumdur. Beylerin akşam evlerinde bile kıravatları boyunlarında oturdukları dönemler bunlar. Yine bu fotoğraf bana kılık kıyafet üzerinden ne çok ayrımcılık yapıldığını anımsattı. Özellikle kadınlarımızın yaralanmış oldukları hassas bir konudur. 

Zaman içinde değişen dünyada, giyim modası da dönemin yükselen fikir ve düşünceleri ile beraber değişti. Giyim muhakkak her dönemde sizin hangi fikirde olduğunuzun, hatta kendi kimliğinizle kendinizi hangi gruba ait olduğunuzun da bir göstergesidir. Dövme yaptıranlar, sakal bırakanlar, pejmürde, rahat tipler, sportif olanlar, çok süslüler, saçını boyayanlar, sarı boyalı saçlı çok esmerler, baş örtüsünü türlü türlü bağlayanlar, aşırı dekolte düşkünleri, ceket kıravattan vazgeçmeyenler ve asla kıravat kullanmayanlar. Kılık kıyafet ile ilgili tutumun kararını kaçırdığınızda, toplumu kamplara bile bölebilecek gücü olan bir konu haline dönüşebiliyor. Kamplaşmak ise tüm insanlığa zararı olan, toplumun, bilimin, sanatın, sosyal hayatın, daha iyi bir Dünya'ya gidişin önündeki en büyük engel haline gelebiliyor. 

Ne giyiyorduk eskiden diye araştırırken, İstanbul'daki giyim modası ile ilgili bir yazıya ulaştım. (2) Osmanlı'da Tanzimat Dönemine kadar daha kendi içinde yöresel, meslek gruplarına dönük kendi içine kapalı bir giyim anlayışı varken, Osmanlı hanedanının yüzünü Avrupa'ya dönmesi ile kılık kıyafet modası bir yandan Avrupa'dan etkileri görülürken, bir yandan da Anadolu coğrafyası gereği çok göçmen aldığından aynı dönemde Mısır ve Suriye'den gelen hanımların çarşaf kullandığı görülürmüş. 

O zamandan beri bu ülkede gardrop ile; ne giydiğimiz ile çok uğraşıldı. Giydiklerimiz üzerinden    200 yıldır, çok manipülasyon yaşandı. Öyle hissediyorum ki artık bundan sonra dış görünüş yerine,  daha hayati konular konuşulabilecektir. Yine umuyorum ki, ABD'de son yaşanılan ten rengi nedeni ile çıkan kavga, son kavgadır. Temmuz ayında ABD'de vizyona girecek ve Amazon üzerinden hem kitabı, hem de filmi satışa çıkacak olan 'A Most Beautiful Thing' siyah ten renkli bir kürek takımının gerçek hikayesini anlatıyor. (3) Dört gözle bekliyorum. Afrika kökenli Amerikalılar basketbol ve atletizm dışındaki branşlarda yeni yeni adlarından söz ettirme fırsatı yakalamaya başladılar. Umarım sayıları artar, çünkü ihtiyaç olan umudu spor ile yakalayabilmek mümkündür. 2020 yılının başından beri yer küre, çıkan muazzam yangınlarla veya mutasyona uğrayan salgın hastalıklarla bizim farkındalığımızı artırmaya çalışıyor. Umarım gelen mesajları doğru anlarız.

Her ne vesile ile olursa olsun, kamplaşma ve ayrımcılığın azalması için, spor bir araç olarak kullanılsa bile esas olarak farkındalığın gelişmesi için farklı türde farklı eserleri okumak, okuma sevgisini çocuklarımıza vermek gerekiyor. Ancak ve ancak bu şekilde düşünebilme alt yapısı beyinlerde oluşabiliyor. Yeni Dünya düzeninde çocuklarımızın ellerinde muazzam görsel ekipmanlar var. Tabletler, telefonlar vs. ama doğru kullanabilmelerini öğretmek, okullarımızın birinci vazifesi olmalıdır.  Bu ceplere giren bilgi depolarında neler seyredilmektedir? Okuma alışkanlığını geliştirecek şekilde kullanılmalarını teşvik etmekte fayda vardır.

Eckhart Tolle'nin Dinginliğin Gücü kitabında belirttiği gibi, bilim ve teknolojinin geliştiği hızda, vicdanımız ve farkındalığımız gelişmedi, bu nedenle bugün küresel ısınma sorunumuz, ve daha kamplaşmış bir Dünyamız var. Oysa artan sağlıklı ömür süresi ve artan refahla daha mutlu olmamız gerekirdi. '...Farkındalık temeline dayanmayan düşüncenin ... bilim ve teknoloji olarak genişlemesi de, ... yıkıcı hale gelmiştir...' (1)

Çocuklarımız okuduklarını anlama, anlatma, üzerinde düşünme ve karşılıklı saygı içinde kalmayı bilerek, medenice tartışma ortamları yakalayabilmeliler. Yoksa Tolle'nin dediği yıkıcı etki ivmelenerek artacaktır. Bu hafta, 'Edebiyat ve Patates Turtası Derneği' isimli 2018 yapımı bir film seyrettim. Film'de İkinci Dünya Savaşında Guernsey adasında bir köyde olan kitap kulübü ve etrafında gelişen yaşamları anlatıyor. (4) Bizim de tüm köylerimizde böyle kulüpler olabilseydi ne çok şey değişik olurdu diye düşünmeden edemedim. Farklı hikayeler okumak empati becerimizi artırır. Pek çok kez kitap toplama kampanyaları yapılır. Ben de bir çoğuna katıldım bugüne kadar. Belki bu kampanyaları bir adım ileri taşıyıp her köye bir kitap kulübü kampanyası yapılabilir mi? Zihin düzlemini geliştirebilmenin, daha iyi bir dünya ve yaşam için faydası olur diye inanıyorum. 

Teknenin ilerlemesi için, farklı insanlar bir arada; farklı görüşlerimiz veya farklı görünüşlerimiz de olsa, uyum içinde durmadan hayatı küreklemeye devam etmeliyiz. Her köye kürek kulübü kurmak yakın gelecekte mümkün olmayabilir, ama kitapsız kalmamak mümkündür. Her insan yüreğinde bir kürekçi taşır, zihninde doğru kürekçi , diğer deyişle insan adına layık birer yaşam ustası olmasına ise farklı kitapları okumak ve kitap kulüpleri yardımcı olacaktır.


(1) TOLLE Eckhart, Dinginliğin Gücü , Çev. Semra Ayanbaşı, Akaşa Yayınları, İstanbul 2013, 5.Basım, S.29




Yorumlar

  1. Merhaba,

    Samimi, bilgi ve görüş dolu bir yazı daha.
    Olumlu düşünmek gerek.
    Olumsuz şemalar insanı tökezletmekten başka işe yaramıyorlar.

    Siyaset üstü, insan (varlık) haysiyetine dayanan bir gelişmişliğe gelmek için en az düzeyde yeterli ekonomik yapı kazanıldıktan sonra her şey daha güzel olacak.

    Dünyanın yönetim yeterlilik düzeyi artırıldığında, sizin de belirttiğiniz gibi değişik görüşler ve bakış açılarıyla sağlık ve huzur dolu yaşamlar mümkün olabilir.

    Kürekçi hanımlara hayran kaldım.

    Yazmaya ve hayal rotamızda gerçekçi, uygulanabilir adımlarla devam.

    Sevgi ve saygılarımla.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

MASTER KÜREKÇİLERİN USTASI : FATİH ÖRER

ŞAMPİYON YETİŞTİREN AİLE OLMAK

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK İÇİN NESİLLERCE KÜREK - NİHAT USTA'DAN GENÇLERE ...