REKORU OLMAYAN HAYAT

Kürek sporu, bir doğa sporudur. Bu nedenle hiç bir yarış bir diğeri ile aynı koşullarda yapılamaz. Ya rüzgar, ya parkur, ya dalga bir diğer yarışta aynı değildir. Sporcuların kiloları, yarıştıkları tekneler bile çoğunlukla aynı özellikte değildir. Bu nedenle Dünya rekoru bulunmaz. En iyi zaman hesaplanır ve yayınlanır. Yaşam da böyledir. Hiç kimsenin mücadelesi bir başkasının ki ile aynı değildir. Herkesin en iyi zamanı kendi en iyisidir. 




Oysa ki son yıllarda çocukları, küçücük yaşlarından itibaren acımasız bir yarışın içine sürükleyen ve kazananlar arasında olmaları için baskı yapan bir sistemin içine itekliyoruz. Kaybedenler Kulübü diye icat edilen bir grubun içinde olmamak için canını dişine takmış çalışan ama kendini bulamamış insan yığınları. '...Emekli olunca güneye yerleşeceğim...' cümlesi bile bana göre dinlenmekten ziyade, olmak istediği yeri bulamamış insanın çırpınışı.

Hayatı bir başkası ile olan yarışın içine tıkıştırmak, emek ziyankarlığından başka ne olabilir. Yaşlar ilerledikçe artan ahlar, vahlar ve keşkeler ya da şu şartlarım olsaydı böyle olurdum gibi çıkmaz sokaklar. Yaşamın bir arayıştan ibaret olduğu ile ilgili ilk aydınlanmam 2012 yılında kendi kızımın resim yaparak mutlu olacağını anlamam ile başladı. Doğru resim atölyesi ararken karşımıza çıkan bir öğretmen kızımın çizdiklerini incelerken tanımladığı araştırma çizgileri adını verdiği çizgiler ile oldu. Hayatı deneyimlemek gibi, resim yaparken de bir figürü ortaya çıkarırken ressamlar aynı doğrultuda üst üste pek çok çizgi çizmekteler ve buna araştırma çizgisi adını vermekteler. O çizgilerden bir kaçı doğru çizgi ve siz o doğru çizgiyi bulana dek pek çok araştırma çizgisi tecrübe edersiniz. 

Kürek çekerken de benzer olarak en mükemmel süzülüşü yakalamak için her küreğiniz bir araştırma küreğidir. Her kürekte daha iyi nasıl olurdu diye araştırmak. Diğer bir örnek ise, yoga ve meditasyon yaparken, yogilerin sıklıkla kullandığı bir deyim. '... neler hissettiğinizi araştırmak. Belli pozları farklılaştırdığınızda içinize dönüp bakmanız ve daha farklı nasıl olur diye araştırmanız...' 

Yaşamı anlamlandıran bu araştırma ve farkındalık gücümüzün olduğu yerdir. O güç kendimizi bulduğumuz ve bildiğimiz yerdir. Hep daha fazlasını istemek insan doğasının bir parçası ama insanları kaybedenler ve kazananlar diye indirgemek çok da anlamlı ve yeterli bir tanım değil. Nereden başladınız, hangi şartlarda yola devam ettiniz ve nereye ulaştınız. Kendini bulma arayışında göstermiş olduğunuz mücadele ve emek, pes etmeyişiniz ile birlikte değerlendirildiğinde ancak bir anlam kazanabilir. Pes etmeyen insan kaybetmeyen insandır. 

Yargılardan uzak bir araştırma ancak gerçek bir araştırma ve öğrenme düzlemi sağlayabilir. O halde çocuklarımızı bu sarmaldan kurtarıp ve yaşları ilerledikçe içine çekilecekleri yüksek rekabet ve huzursuzluk ortamlarında hayatta kalmaları için nasıl hazırlamalıyız? İlkokul öğretmenimiz okulun birinci haftası biz velilere bu yıl geri kalırlarsa hep geride kalırlar demişti. Son derece korkutucu bir söylem. Takip eden yıllarda çocuk olmasına izin verilmeyen yavrularımız ve onlardan daha fazla çalışan ve endişeli ebeveynlerle etrafımız çevrili idi. Bu duruma protest bir havam olduğu için kızım okulda öğretmenlerle görüşmemi istemez olmuştu ve okul pedagogu ise '...sistemle mi mücadele ediyorsunuz...' diye eleştirmişti. 

Bana göre 'kaybedenler kulübü' diye bir şey yoktu, ama 'pes edenler kulübü ' olabilirdi. Her insan farklı koşullarda, farklı zeka ve yeteneklerle dünyaya gelmekte ve bir yol almakta. Bu yolu nasıl alacağınız size kalmış. Arayışını sürdürmekle ilgili pes etmeyen insanın kaybeden olarak tanımlanması hem haksız, hem de etik olmayan bir tanımlama. Yanlış kararlar alabilir hatalar yapabiliriz. İndirgemeci bir yargılama yerine, pes etmeden mükemmel süzülüşü arayan  insanlar kazanan insanlardır. Ulaşılamaz mükemmele giden yolda umutla pes etmeden arayışı sürdüren insan kıymetlidir.

Bana göre bir ebeveynin görevi, pes etmediği için kendi ile gurur duyan ve bundan mutlu olan çocuklar yetiştirmek olmalıdır.  Bir yönetici veya patron da aynı yolda birlikte ilerlediği ekibini, pes etmeyen elemanını makul biçimde ödüllendirerek motive etmeyi bilmelidir.  İyi liderlerin özelliklerinden biri de ekibin emeğini farkına varıp hedefe giden yolda beraber sorumluluk almayı bilmektir. 

Pes etmemeyi öğretebilmek için bir çok yöntem geliştirebilirsiniz. Ben yine, yeniden kürek eğitimini de denemenizi tavsiye edebilirim.  Bu hafta sonu eğer bulabilirseniz Hasan Uslu'nun yönetmenliğini yaptığı Milano'da 2015 yılından en iyi spor belgeseli dalında mansiyon ödülü alan 'Asla Pes Etme' belgeselini izlemenizi öneriyorum. Hem kısa bir, Cumhuriyetimizin ilk yıllarında yaratılan yüksek motivasyonu, hem de kürek sporunu bir arada anlatan bir film. Fragmanın linkini yazının sonunda bulabilirsiniz.


Olimpiyat oyunlarının bir özelliği de en güçlü adam ve kadının yanı sıra, hiç pes etmeyen diğer tüm sporcuları da alkışlamak adına yapılmasıdır. Yoksa laboratuarlarda o en acayip insanı üretmeye ramak kaldı. 

Var olduğumuzun gerçek kanıtı işte bunun altında saklı. Pes etmeden arayışımızı sürdürmek,
hayattır.

Yorumlar

  1. Teşekkürler. Dolu dolu ve samimi bir yazı.
    Çok iyi olmuş.
    Konunun özü son 7 yıldır gezgin olarak yaşadığım hayattaki ana konu.
    Bravo. Çok da güzel ifade etmişsiniz.

    O okuldaki pedagog yetersiz ve o işe hiç uygun olmayan biriymiş bence.
    Mantıksız, insan ruhu ve bedenine aykırıysa tabii ki tepkimizi göstereceğiz. İyi yapmışsınız.

    " ... pes etmeden mükemmel süzülüşü arayan..." kısmına KENDİ MÜKEMMEL veya KENDİYLE UYUMLU SÜZÜLÜŞÜNÜ demek geldi benim içimden. Mükemmel sözünün sizin de belirttiğiniz temel manada kötü ayrımcılık ruhu taşıması nedeniyle.

    Devam yazmaya. Tebrikler.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

MASTER KÜREKÇİLERİN USTASI : FATİH ÖRER

ŞAMPİYON YETİŞTİREN AİLE OLMAK

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK İÇİN NESİLLERCE KÜREK - NİHAT USTA'DAN GENÇLERE ...