DİL VE ANLAŞMAK


İnsan özünde bildiğimiz yaratıklar arasında meraklı türlerden biridir. Tükenmez bir merak. Belli bir konuya odaklandığında bir buluş yapabilenlerimiz vardır. Odaklanamayanlarımız ise gelip geçici dedikodularla yaşamını sürdürür. Geçmişi, geleceği, hatta şimdiyi bile merak ederiz. Var olanı ve hatta var olmayanı da merak ederiz. Düşünerek bulduklarımızı; hipotez, teori haline getirir ve ispat etmek için deneyler yaparız. Düşüncemizin haklılığını herkesin de kabul etmesi için uğraşır dururuz. Bazılarımız ise hipoteze bile gerek görmez konuşma cambazıdır bir sürü spekülasyon ve manüplasyon ile herkesi ikna için beynini kullanır. Bu ikinci tip için dilini kullanmak her konuyu halletmesi için yeterli gibidir. Sizi de benim kadar rahatsız eder mi? 

İş yaşamında aktif olarak bulunan pek çok arkadaşımdan duyduğum bir söz vardır. ' Çalışmaktan yorulmadım ama insanlar beni yordu. ' Yoran insanların en başında bu dil cambazları geliyor sanırım. İnsanoğlu topluluk halinde yaşayabildiği ve anlaşmak zorunda olduğu için geliştirdiği konuşma eylemini sesli semboller dizisinden öyle bir noktaya getirmiştir ki; birbirimizi hiç anlayamaz hale gelmişiz. 

Üç yıl kadar önce, edindiğim bir tecrübeye kısaca değinmek istiyorum. Bir Meksikalı çocuk bakıcısı ile birlikte iki gün 2 yaşındaki bir çocukla ilgilenmemiz gerekti. Meksikalı ile konuştuğumuz ortak hiç bir dil bulunmuyordu. 2 yaşındaki ortak amacımız olan çocuk da biraz İspanyolca biraz Türkçe konuşuyordu. Ama onun tek amacı tabiatıyla kendini memnun etmekti. İki gün boyunca çocuk tüm haşarılıkları yapıp yorgun düşmüş ve gece hafif ateşlenmişti. Annesine sağlam teslim edebilme stresi her ikimizde de tavan yapmış durumdaydı. Meksikalı ile nerde ise tamamen beden dili ile kurmuş olduğumuz iletişim , anlaşmak adına hatasız bir iletişimdi. Ortak amaç varsa anlaşmak için kelimelere çok da ihtiyacımız olmamıştı.

Kaknüs yayınlarının 'Kültürel Antropoloji' kitabının Dil ve İletişim ile ilgili 4.bölümünde değindiği üzere; İletişimin %60 ını beden dili ile, bir kısmını yan dil diye adlandırılan kıkırdama, inleme gibi sesler çıkararak sürdürmekteyiz. Geriye kalan %40 ın altındaki kısım için kelimeleri kullanmaktayız. Hatta beynimizde beden dili ile kelimelerin ifade ettikleri anlamlar arasında fark hissedersek, karşımızdaki ile olan iletişimde inandırıcılık eksik kalmakta. Beden dili kolay kolay yalan ifade edemezken, kelimelerle dilediğimiz gibi oynayabilmekteyiz. Kelimelere olan ihtiyacımız hayat içinde abartılmış mıydı? İnsan en güzel edebi eserleri yaratabilirken, anlaşmak için icat ettiği konuşma aracını bir sanat haline dönüştürebilirken, aslında anlaşmayı çok da önemsemiyordu. Egosu ve kendini dinletme çabası daha ön plandaydı. Hükmetmek, beğenilme arzusu, kendini öne çıkarma, başkalarını veya kendimizi kandırmak, aramızda veya kendimizle anlaşmaktan daha önemli olduğunda daha çok konuşuyor olabiliriz.

Noah Harrari, Sapiens serisinin ilk kitabında ' ...insan hikaye uyduran ve kendi uydurduğu hikayeye inanıp, sonra bazı eylemlerde bulunan türdür...', tanımlamasını yapmaktadır.

Antropologlar bazı primatlarla deneyler yapmaktalar. Gırtlak yapıları bizim gibi olmadığı için bize benzer konuşamamaktalar ama bizden iyi anlaşabilmekteler. İşaret dilini öğrenebilmekteler. Yabancı dil öğrenebiliyorlar diyebiliriz. Bu şekilde bizimle iletişim kurabiliyorlar. Hatta şakalar yapıp bizleri kandırabiliyorlar. Ama uydurdukları şakalara kendileri ne kadar inanıyor onu henüz bilmiyoruz. Bir gerçek var ki; yanlış anlaşma oranları bizden düşük. Daha az kelime kullandıkları için olabilir mi? Kelimelere hayvanlardan daha çok ihtiyacımız olması hikaye uydurma ihtiyacımız mı? Gırtlak yapımız bu yüzden mi evrimleşti?


Kürek sporuna ilk başladığım zaman başka bir deneyimim daha oldu. Yeni başlayanlar 4 sporcunun birbirinin sırtına bakarak oturduğu bir teknede uyum içinde kürek çekmeye çalışırlar. Ortak amaç, A noktasından B noktasına varmaktır. Kürek çekerken gittiğiniz yöne doğru bakamadığınız için sadece en başta oturan kürekçi arada bir arkasına dönerek gerekli yön düzeltmelerini diğer kürekçilere iletmek için bilgi verir. Fotoğrafa göre en baştaki kürekçi fotoğrafın solunda yer alan ve arkasında başka kürekçi olmayan sporcudur.

Teknede ne kadar az ve öz konuşursanız iletişim ve uyum o kadar etkili ve verimlidir. Az konuşmak herkesin işini daha konsantre yapmasını ve kuvvetini verimli olarak yaptığı işe aktarmasını sağlar. Ortak amaca giden insanların birbirine güveni bu noktada önemli bir gösterge. Bu güveni tesis edebilmek tüm ekibin görevidir. Teknede gereğinden fazla konuşulduğunda ise her sporcu bir yön beyan ettiğinde veya durumu ile ilgili bahaneler uydurduğunda, daha da kötüsü ise '...sen öyle çektin, böyle dedin...' gibi bir sürü konuşma başladığında güven ortadan kalkar ve tekne ilerleyemez. Tekne olduğu yerde dönebilir, bambaşka bir C noktasına , açık denize gidebilir,  kürekler birbiri ile çarpışabilir. Hava kötü üstelik su dalgalı ise alabora bile olabilirsiniz. Antrenörlerin ilk bahsettiği hususlardan biridir. 'Teknede Konuşulmaz' . Sporcular en iyi konuşmalarını değil, en iyi dinlemelerini yapmak zorundadırlar. Birbirlerine çok iyi kulak vermelidirler. Bu da gösteriyor ki iletişimin %60 ından fazlası beden dili ve sesli tonlardan oluşurken, kelimelere ayrılan kısmının önemli bir kısmı dinlemek iken , anlaşmak için gereken kelime ihtiyacı aslında oldukça azdır. 

Şirketinizde buna benzer örnekleri çoğaltabilirsiniz . Bitmeyen toplantılar , departmanlar arası güç savaşları, dedikodular, sigara bahanesi ile garip kulis faaliyetleri var. Bu çok konuşulan yerlerde hiç verimli sonuç alındığını duymadım. Konuşma eylemi buralarda anlaşmak için ve ortak amaç için kullanılmamaktadır. Şirketinizin hesaplarında rakamlarla tespit edemediğiniz ziyan eden işleri bunlardır. Ekibinizi fit ve uyumlu bir kürek takımı gibi mi kurmak istersiniz, yoksa 'aman personel arasında fazla ekipleşme olmasın arkamdan iş çevirirler' endişesi olan patronlardan mısınız? Yoğurt yeme biçiminiz size özel, yönetim şekliniz sizin tercihiniz, sizin yolunuzdur. 

İş hayatında farklı yöneticilerle çalışma imkanı bulabildim. Firmalardan birinde yönetim kurulu üyelerinin biri boksör, biri judocu, biri aikidocu bir diğeri futbol oynayan biri idi. Bu yönetim toplantısının nasıl geçtiğini tahmin edebilir misiniz? Firmanın karlılığı ve verimliliği bir türlü tam olarak konuşulamazdı. Önemli olan kimin kimin ağzının payını daha iyi vermekte olduğu idi. Firmanın dar boğazlarını ve nasıl aşılacağını konuşmak yerine sen ben tartışmasına döndürülen çok toplantı gördüm. Neticede en fazla patron kaybetti, sonra da diğerleri işlerini kaybettiler. Onca laf kalabalığı bir hiç uğruna kişisel egoların anlık tatmini içindi. İşe de yaramadı. Ne kimse patronun gözüne girip terfi alabildi, ne şirket girdiği dar boğazı aşmak için verimli bir strateji üretebildi, ve patron kar edemedi.

Basiretli bir patron, öngörülü ve azimle yoluna devam edebilmek için firmasının insan kaynağını oluştururken firmasının kurumsallaşma için ilk koyacağı prensip, çalışanlarının iyi dinleyiciler olması olmalı. Aksi takdirde çağın gereği nedeni ile değil de uyumu yakalayamadığınız için sık sık değiştireceğiniz organizasyon şemalarınız olması ihtimal dahilinde.

İyi dinleyici iseniz, farkındalığınız ve empati becerileriniz artmaya başlar. Kurumunuzun verimi artar. 'Vakit Nakittir' en özlü ve doğru sözlerden biridir. Kurumsal şirketlerin verimlerini artırmak için personellerini çok farklı insan kaynağı eğitimlerine gönderdiğini biliyorum. Ben de kurumsal hayattayken bu tip pek çok eğitime katıldım. Farkındalık için hepsi de güzel eğitimlerdi. Ama, firmalara iyi dinleyici olmakla ilgili bir katkıları olduğunu anımsamıyorum. Tavsiyem, firmanızda ki personelinizi ekip olarak kürek çekmeye gönderin.

Kürek çekerken bir yerden bir yere gitmek için tüm kaslarınızı kullanır, elleriniz ise zaman zaman yara olur. Bu işinize ve hayatınıza verdiğiniz emektir. Bu emeklerin boşa gitmemesi için;  'boşa kürek çekmek ve eziyet çekmek istemiyorsanız, birbirinize kulak vererek uyum yakalamanız gerekiyor ' İnsan Kaynağınızın kafa yapısını buna göre yeniden şekillendirmeniz gerekiyor. Yoksa yönetim danışmanlarına servet de ödeseniz işleriniz istediğiniz gibi formda olamayacak.

Yeni dünya düzeninde firmaların hantal olma lüksleri bulunmuyor. Hızlı ve acımasız rekabet şartlarından ancak çok fit firmalar sağlam olarak kurtulabilir. Firmanızın fit olabilmesi, kürek ekipleri gibi sağlam ve işini bilen , birbirini dinleyen, çelik gibi mental bir ruhu olan ve uyumlu olabilen insan kaynağı ile oluşturulmuş takımlar kurarak mümkün olabilecektir. 






Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

MASTER KÜREKÇİLERİN USTASI : FATİH ÖRER

ŞAMPİYON YETİŞTİREN AİLE OLMAK

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK İÇİN NESİLLERCE KÜREK - NİHAT USTA'DAN GENÇLERE ...